Ömer Özgür Çetinoğlu / Tofaş, Bilgi ve İletişim Teknolojileri Direktörü
Ömer Özgür Çetinoğlu, otomotiv sektöründe değişen insan kaynağının en çarpıcı örneklerinden. Hiç otomotiv deneyimi olmadığı halde, üç yıl önce Tofaş’ın üst yönetimine katıldı ve sektör dışından gelen ilk CIO (Chief Information Officer) oldu. Bugün pek çok stratejik kararda imzası ve dijital dönüşümde hatırı sayılır payı var. Çetinoğlu, Tofaş’ın mobilite alanındaki önceliklerini, geleceğin araçlarıyla ilgili öngörülerini, birbiriyle konuşan akıllı ev tasarlama hobisini Fark Labs Blog’da anlattı.
Klasik bir otomotivci profili vardır: Mühendis olabilir ama satıştan da gelebilir. Takım elbiseli, orta yaşlı, erkektir. Şimdi otomotiv mobiliteye dönüşürken bu profil nasıl değişiyor?
Bilişim sektöründe 28 yılı tamamladım ama yalnızca üç yıldır otomotiv sektöründeyim. Artık otomotivdeki değişimlerin çoğu sektörün dışından geliyor. Düşünün, Tofaş gibi bir şirket, kendi geleceği ile ilgili stratejik kararları alacak yöneticisini atarken, otomotivi bilmeyen birini seçebiliyor. Sorunuzun cevabı burada yatıyor. Özellikle de dijital teknolojiler çok öne çıkıyor. Yeni profil, otomotiv sektörünü anlayacak ama esas olarak diğer sektörlerin otomotivle olan ilgisini doğru bir şekilde kurgulayacak. Ben de müdür atamaları yaparken farklı sektörlerinden profesyonelleri tercih ettim. Özellikle telko, finans ve sigorta sektörleri otomotivle en yakın ilişkide olması beklenen sektörler.
Tofaş’ta mobilite konusunda neler yapıyorsunuz?
Otomotiv sektöründe zaten öne çıkan yeni trendler var. Kısaca CASE dediğimiz, bağlantılı, otonom, paylaşımlı ve elektrikli araçların hepsindeki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. OEM (Original Equipment Manufacturer) olarak yalnızca bizler değil, filo yönetimi yapan distribütörler, araç kiralayan büyük şirketler, bayiiler, Farplas gibi tedarikçiler, Telco’lar da kendilerine bu ekosistemde bir yer arıyor. Tofaş’ta üç ana veri omurga belirledik: Müşteri omurgası, ürettiğimiz araçların omurgası ve Tofaş ailesinin verilerini tuttuğumuz çalışan omurgası. Omurgayı her türlü veriyi toplayan IoT bilgi bankaları gibi düşünebilirsiniz. Bu üç omurgayı düzgün bir şekilde oluşturup bunlar arasındaki ilişkileri de netleştirdiğiniz zaman ortaya farklı iş modelleri çıkıyor. Bu modelleri iyi kurguladığınızda da mobilite alanında yenilikçi işler yapmaya başlıyorsunuz.
“MOBİLİTE DEDİĞİMİZ ZAMAN, BUNLARIN HER BİRİSİNİN ARKASINDA BİLİŞİM TEKNOLOJİSİ VAR. YAZILIM ARTIK ARACIN KALBİ OLMAYA BAŞLIYOR. HATTA BEN ŞÖYLE DİYORUM: YARININ ARAÇLARI DÖRT TEKERLEKLİ SOFTWARE’LER OLACAK. TOFAŞ OLARAK STRATEJİ ÖNCELİKLERİMİZ VAR. BAĞLANTILI ARAÇLAR BUNLARDAN BİRİ. BAĞLANABİLİRLİK OLMADAN BU EKOSİSTEMDEKİ HİZMETLERDEN HİÇ BİRİNİ VEREMİYORSUNUZ”
Hem Tofaş hem kişi olarak siz mobilitenin önemini ne zaman kavradınız?
Tofaş zaten Fiat’la bu konuda çalışıyor. Onların da birçok projesi var, gelişmeleri dünyayla eşzamanlı takip ediyoruz. Ben ve ekibim bir hızlandırma görevi gördük. Mobilite dediğimiz zaman bunların her birinin arkasında bilişim teknolojileri var. Yazılım artık aracın kalbi olmaya başlıyor. Yazılım kodlarının satırları her gün daha fazla artıyor. Daha da artacağını öngörüyoruz. Hatta biraz abartarak şöyle diyorum: Yarın araçlar dört tekerli software’lere dönüşecek.
Stratejik öncelikleriniz neler?
Bağlantılı araçlar bunlardan bir tanesi. Çünkü bağlanabilirlik bu işin temeline oturuyor. Bağlanabilirlik olmadan bu ekosistemdeki hizmetlerin hiçbirini veremiyorsunuz. Araçtan gelen verileri alacak, anlık olarak yorumlayıp kararlar alacak ve bunları hem üreticilere hem de müşterilere bir değer önermesi olarak sunacak yazılımlara ihtiyaç var. Bu da platform çözümleriyle oluşuyor. Araçtan veriyi al, bunu bir platformda işle, buradan değer üret. Bu kurguyu oluşturduk, şimdi diğer süreçleri kurgulamaya çalışıyoruz.
Comodif’le yaptığınız Fiat Yol Arkadaşım bu kurgulardan biri mi?
Comodif’le henüz start up aşamasındayken çalışmaya başladık, Fiat Yol Arkadaşım iki yıldır süren bir proje ve Tofaş’ın ilk start up çalışma kültürlerinden biri olduğu için önemli. İki taraf da birbirinden çok şey öğrendi. Pazarda ses getirdik, başka firmalara örnek olduk. Farklı iş fırsatlarını da birlikte araştırıyoruz.
Büyük şirketlerin start up’larla iş yapması sürecek bir trend mi yoksa iç girişimlerinizi mi oluşturacaksınız?
Bu şirketten şirkete, endüstriden endüstriye değişir. Otomotiv özelinde bakarsak mutlaka kendi start up’larımızı oluşturmamız gerekiyor. Bunun için de kendi risk sermayesi şirketlerimizi kurmamızda fayda var. Kendi fonumuzu oluşturup start-up’lara direkt yatırım yapmak doğru model. Benim görüşüm bu.
“KİŞİSEL GÖRÜŞÜM, OTONOM ARAÇLAR ÖNCELİKLE FIRST MILE / LIST MILE ÇÖZÜMLERİNDE KULLANILACAK. MESELA OTELE GİTTİNİZ, ARABANIZI VALE’YE VERMEYECEKSİNİZ, ARAÇ KENDİ KENDİNE PARK EDECEK. BUNLAR ZATEN YAPILIYOR. DAHA İLERİSİNİ HAYAL EDELİM: TAKSİM’E GİTTİNİZ, ARABANIZ BAĞLANTILI OLDUĞU AĞ ÜZERİNDEN EN YAKIN PARK YERİNİ BULACAK, BİLETİNİ KENDİ ALIP PARK EDECEK, İŞİNİZ BİTİNCE İSTEDİĞİNİZ YERDEN SİZİ ALACAK. BU OTURDUKTAN SONRA UZUN YOLLARI OTONOM OLARAK KAT EDECEK. OTONOM TEKNOLOJİLER İLERLEDİ AMA İŞ GÜVENLİK, HUKUKİ BOYUTLARINI ÇÖZMEK KOLAY DEĞİL.”
Yakın / uzak gelecekle ilgili öngörüleriniz neler? Mesela otonom ya da elektrikli araçlardaki gelişmeler nasıl ilerleyecek.
Farklı iddialar var. Benim şahsi görüşüm, otonom araçların öncelikle first mile / last mile çözümlerinde kullanılacak olması. Mesela otele gittiniz, arabanızı vale’ye vermeyeceksiniz, araç kendini kendine park edecek. Sonra çıkışta bekleyeceksiniz, otomobiliniz kendisi gelecek gibi. Trafiğe çıkmadan otonom olmak şimdilik daha mümkün görünüyor. Çünkü trafik için çözülmeyi bekleyen hem teknik hem regülasyon anlamında çok fazla sorun var. Daha ilerisini hayal edelim: Taksim’e gittiniz, arabanız bağlantılı olduğu ağ üzerinden en yakın park yerini bulacak, biletini kendi alıp park edecek, işiniz bitince istediğiniz yerden sizi alacak. Bu oturduktan sonra uzun yolları otonom olarak kat edecek. Otonom teknolojiler ilerledi ama işin güvenlik, hukuki boyutlarını çözmek kolay değil.
Sorunlar ve çözümler eş zamanlı yürüyor. Her şeyi dört dörtlük yapıp ortaya çıkmaktansa problemler önümüze geldikçe çözüyoruz. Scooter’larda mesela öyle oldu.
Scooter otonom değil tabii, onu kendiniz kullanıyorsunuz. Orada free-floating (serbest dolaşım) denilen sistem var. Araçlar şehrin çeşitli yerlerine gelişigüzel dağılmış durumda. Elinizdeki uygulama kiralayacağınız aracın yerini gösteriyor. Kullanıp yine istediğiniz yere bırakıyorsunuz. Bu dünyada da en uygun araç kiralama modeli. Onun da şöyle sorunları oluyor: Şehir içinde homojen dağılmıyor araçlar. Belli yerlerde öbeklenebiliyorlar. Bu sefer tekrar dağıtmak gerekiyor, maliyet artıyor vs. Ama bu aşılacak. Free-float çok gündemde olan bir konu. Firmalar da buna girmek için yatırım yapıyorlar. Biz de OEM olarak bu firmalara, bu tür hizmetleri verebilecekleri, bağlanılabilir altyapısı olan araçlar verebilmemiz lazım. Kendimiz de buralara girebilir miyiz, ona da bakıyoruz.
Elektrikli araçların geleceği.
Orada hep, pil – menzil – şarj konusu öne çıkıyor. Evet pil bir konu ama ben bunu engel olarak görmüyorum. Çünkü eninde sonunda çözülecek. Günlük sabit bir mesafe kat ediyorsanız ve rotanız da belliyse elektrikli araç çok uygun, çünkü yaptığı kilometre belli.Zaten 300-350 kilometrelere çıkılabiliyor şu anda. Ama müşteri elektrikli araç kullanayım diye değil, uygun maliyetlerle araç kullanmayı istiyor.Tabii ki bu konuda bastıran çevrecilerin sayısı artıyor ama genel müşteri profilinin az bir kısmını oluşturuyor. Şunu da unutmamak lazım, elektrikli aracın pilini üretirken fosil yakıt kullanıyorsunuz. Dünya o kadar iç içe geçmiş bir enerji silsilesi içinde ki. O yüzden temiz batarya üretebilecek teknolojiler bulmamız lazım. O zaman gerçek çevrecilik yapmış oluruz. Bu konuda da çalışmalar yapıyoruz.
Bir süre sonra fosil yakıt kalmayacak zaten.
Keşke temiz enerjiler için daha çok kafa yorsak. Dünya her geçen gün daha fazla ısınıyor. Bunu çözemiyoruz. Öte yandan dünyada bütün ekonomik sistem bunun üzerine kurulmuş ve yürüyor. Ama eninde sonunda değişecektir, biz veya bizden sonraki nesiller bu değişimi hayata geçirecek.
“SEKİZ SENE ÖNCE, DÖRT FARKLI ŞEHİRDE BULUNAN EVLERİMİ BAĞLANTILI HALE GETİRMEYE BAŞLADIM. BUGÜN 600 CİHAZ ÜZERİNDEN BÜTÜN EVLER BİRBİRİYLE KONUŞUYOR. EVİN HER TÜRLÜ OTOMASYONUNU AKILLI HALE GETİRİP HEM YAŞAYAN DENEYİMİNİ ARTIRIYORUM HEM DE BU TEKNOLOJİLERİ KULLANARAK ENERJİ TASARRUFU SAĞLIYORUM. EN SON ÇİÇEKLERİ BAĞLANTILI HALE GETİRDİM, SU VE GÜBRE İHTİYAÇLARINI BİLGİ VERİYORLAR. ONLARIN DA YAŞAM KALİTESİ ARTTI.”
Mobilite bir yana siz de çok “connected” bir insanmışsınız, değil mi? Evinizde her şey birbiriyle “konuşuyor”.
Evet. Bu konuda hiç mütevazı olmayacağım. Zaman zaman yaşadığım dört farklı ev, yaklaşık 600 cihaz üzerinden hem kendi içinde hem de aralarında birbirine bağlı. Evin her türlü otomasyonunu akıllı hale getirip hem evde yaşayan deneyimini artırıyorum hem de bu teknolojileri kullanarak enerji tasarrufu sağlıyorum. Elektrik faturalarım mesela yarıya düştü. Yaptığım yatırımın geri dönüşü 2-3 seneyi bulur ama neticede bu benim hobim. Boş vakitlerimde sürekli başka neyi neye bağlarım diye düşünüyorum. En son çiçekleri bağlantılı hale getirdim. Çiçekler su ve gübre ihtiyaçlarını kendileri bana bilgi veriyorlar. Onların bile yaşam kalitesi arttı. Bunların algoritmalarını da kendim geliştiriyorum. Evdeki kombinin ne zaman çalışıp ne zaman kapanacağını öğreterek oradan da tasarruf elde ettim. Yani sadece bağlamıyorum, yapay zeka bazlı algoritmalarla kendi kendilerine karar almalarını da sağlıyorum.
Ne zaman başladınız?
Sekiz sene önce. O zamanlar çok az bağlantılı ev vardı. Bir firma buluyordum, ürünlerini çok sevip alıyordum, bir bakıyordum firmayı Samsung almış, Google almış. İyi firmaları seçmişim yani. IoT aslında hepsi, Internet of Things. Her şey birbiriyle bağlantılı. Arabayla evdeki ışığı bile bağladım. Önce evdeki ışıkları birbirine bağlayarak başladım.. Isıtma soğutma sistemlerini yapay zekayla lokasyon bazlı çalıştırıyorsunuz. Haftada iki gün Bursa’ya gidiyorum. Şu anda evde kalorifer çalışmıyor ama Bursa sınırlarına girdiğim anda sistem eve geleceğimi anlıyor ve ısıtmaya başlıyor. Sabah panjurların kendi kendine açılmasıyla uyanıyorum. Hava güneşliyse panjur kendi kendine açılıp evin ısınmasını sağlıyor. Kapı çaldığı zaman kulağımda kulaklık varsa mesela, kulağıma bir uyarı geliyor. Sus sızıntısı varsa bir alarm çalışıyor. Deprem sensörü var. Öncü sarsıntıları anlayıp bütün ışıkları yakıyor, bütün apartmana uyarı yolluyor. Evden çıkarken yağmur, kar, güneş ihtimallerine göre koridorda farklı renkler yanıyor.
Mesleki bir deformasyon mu bu?
Aslında hayat tarzı. Mobilite ve bağlantı benim hayat tarzım. Bir de hayattaki meraklarım neler diye baktığımda, değişime çok açık bir insan olduğumu görüyorum. Her gittiğim şirkette bir şeyleri değiştirmeye çalışırım. Bir işi nasıl farklı yapabilirim onu araştırırım. Ekip arkadaşlarımı da öyle yönlendiriyorum.
Sosyal anlamda da bağlantılı olmanın önemine inanır mısınız?
Bir şey söyleyeceğim inanmayacaksınız, bağladığım insan sayısı o kadar çok ki. Çok fazla nikah şahitliğim var, tanıştırdığım, benim girişimimle evlenen çok arkadaşım oldu.
New York’ta Tofaş olarak aldığınız iki ödülle bitirelim mi?
Bilgi ve İletişim Teknolojileri çözümleri, ICMG Architecture / Küresel Dijital Mimaride Mükemmeliyet Ödülleri tarafından iki farklı kategoride birincilik ödülüne layık görüldük. Türkiye’den bir marka ilk defa alıyor bu ödülü. Bir Türk firması, Silikon Vadisini geride bıraktı, o açıdan çok heyecan verici.
Röportaj: Zeynep Güven Ünlü